Gelin milyarları ekran başına kitleyen futbolun geçmişine dönelim ve bu güzel oyunun bazı duraklarında top sektirelim...
Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan "cuju", milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı. Asırlarca oynanan oyun, Japonya'daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan'da “episkiros”, Roma İmparatorluğu'nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı.
Ortaçağda Avrupa'nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere'deki Ortaçağ futbolu, Fransa'daki “soule”, İtalya'daki "calcio fioentino" bunlardan bazılarıydı. FIFA'ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta. Modern anlamda ise futbol İngiltere'de doğmuştu. 1848'de Cambridge Üniversitesi'nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı.
İlk takım: Sheffield FC
24 Ekim 1857 günüydü. İngiltere'nin Sheffield kentinde iki kafadar bir kulüp kuruyordu. Genel sekreterlik ve kaptanlık görevi Nathaniel Crestwick'in olurken, William Prest asbaşkanlık koltuğuna oturuyordu. Çok geçmeden kırmızı-siyahlılar kendi oyunlarını oynamaya başlıyordu. Kurallarını koyuyorlar, bir oyununun abecesini yazıyorlardı. Sheffield FC'nin kapısında dünyanın en eski futbol takımı yazıyor. Hem FIFA, hem de İngiltere Futbol Federasyonu bu minik ekibi ilk olarak kabul ediyor; her 24 Ekim'de onlar konuşuluyor. En azından senede bir gün!
İlk maç: Sheffielf FC - Hallam (26 Aralık 1860)
1857'de kurulan Sheffield F.C. üç yıl kadar yalnızları oynamış, 4 Eylül 1860'da Hallam'ın dünyaya gözlerini açmasıyla ansızın bir rakibe kavuşmuştu. İşte aynı yılın 26 Aralık gününde tarihin ilk futbol müsabakası yapılmış, o gün gülen 2-0'lık skorla Sheffied olmuştu. Ne de olsa onlar daha eskiydi; tecrübelerini konuşturmuşlardı.
Bugün her iki kulüp de alt liglerde mücadele ediyor. Evet, bugün zerre kadarlar ancak onların attığı minicik adımın artık nerelere vardığı aşikâr. Futbol tarihi için milat olarak kabul edilebilecek o günden mağrur tabelalar, kitaplar, bir de Sandygate yadigâr. O stadyumun kapasitesi sadece yedi yüz olsa da, ondan eskisi yok; haliyle futbola gönül vermişler bağlamında değeri hesaplanamayacak kadar çok!
İlk milli maç: İngiltere - İskoçya (30 Kasım 1872)
Milyarları peşinden sürükleyen oyunun abecesinin yazıldığı Ada'da ilk milli maç da yapılmıştı. 1870'ten 1872'ye kadar İngiltere ile İskoçya beş kere buluşsa da bu karşılaşmalar daha çok gösteri mahiyetindeydi. Londra'daki “eksik etekliler”den oluşan İskoç takımında bu işin erbabları pek sahne almamıştı.
Federasyon Kupası'nın da fikir babası olan Federasyon Genel Sekreteri Charles William Alcock eleştirilerden yılmıyordu. Yazışma trafiğinin sonunda Glasgow için randevulaşılıyordu. Viski diyarının en iyi takımı Queen's Park'tan toplanan futbolcular, İngiliz meslektaşlarıyla kozlarını paylaşacaktı.
Dört bin taraftar 1 shilling ödeyerek tribünlerdeki yerini almış, sis santrayı 20 dakika geciktirmişti. İskoçlar geleneksel koyu mavi formalarıyla sahada yerini alırken, İngilizler bembeyazdı. Mücadele başladığı gibi biterken, İskoçların bir golü iptal edilmişti.
30 Kasım 1872'de Hamilton Crescent'ta oynanan bu karşılaşma, futbol tarihinin ilk resmî milli maçı olarak kabul ediliyor. O günün illüstrasyonları, romantikleri mest ediyor.
İlk Dünya Kupası: Uruguay 1930
İlk Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası'ndan 30 yıl sonra düzenlense de fikri aslında daha önce ortaya atılmıştı. 1927'de Fransız Futbol Federasyonu Başkanı Henri Delaunay, Güney Amerika'dan esinleniyor, 'Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunuyordu. O tarihte daha UEFA kurulmamış; Dünya Kupası'nın temeli atılmamıştı.
FIFA teklifi elinin tersiyle iterken, kendi organizasyonunun peşine düşüyordu. Başkan Jules Rimet, henüz emekleme dönemindeki oyunu Olimpiyatlarla sınırlamanın anlamsız olduğuna inanıyordu.
28 Mayıs 1928'deki FIFA Kongresi'nde ilk Dünya Kupası'nın 1930'da düzenlenmesine karar veriliyor, son iki Olimpiyat'ta altın madalya kazanan Uruguay'a ilk turnuvayı düzenleme onuru bahşediliyordu. Güney Amerika'nın sevimli ülkesi kendi topraklarında taçlanarak da tarihe geçmişti.
İlk Avrupa Futbol Şampiyonası: Fransa 1960
1954'te UEFA'nın kurulmasından sonra Danimarkalı Ebbe Schwartz başkanlık koltuğuna otururken, Delaunay genel sekreter olmuştu. Fransız futbol adamı Avrupa'daki federasyonların bir araya gelmesinden mutlu olsa da bu birlikteliğin sportif olarak da taçlanması gerektiğine inanıyordu. Ona göre nasıl Güney Amerika Futbol Konfederasyonu'nun Güney Amerika Şampiyonası, FIFA'nın da Dünya Kupası varsa, Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir organizasyonu olmalıydı. 20 Eylül 1955'te yazdığı makalede ayrıca Şampiyon Kulüpler Kupası'nın önemini vurgulayan ilk UEFA Genel Sekreteri, 50 gün sonra vefat etmişti.
Hem UEFA, hem de Fransız Futbol Federasyonu'nda bayrağı devralan oğlu Pierre, hayatı boyunca Rimet'nin gölgesinde kalan babasının düşünü gerçekleştirmeyi başarmıştı. 1960'daki ilk turnuva Fransa'da düzenlenmiş, Sovyetler Birliği zafere ulaşmıştı.
İlk Şampiyon Kulüpler Kupası: 1955 - 1956 sezonu
Usta Fransız gazeteci Gabriel Hanot, L'Équipe gazetesinde 1954'te yazdığı bir makalede Avrupa'nın en iyi futbol takımının belirlenmesi gerektiğini savunmuştu. Sayılı gün geçmişti ki UEFA bu öneriye kulak vermiş, böylece Şampiyon Kulüpler Kupası doğmuştu. 4 Eylül 1955'te yeni organizasyonun ilk maçı Sporting ile Partizan arasında oynanmış, mücadele 3-3 bitmişti. Tesadüf bu ya, o gün iki gol atan Milos Milutinovic'in yolu sonradan ülkemize düşmüş; Beşiktaş ve Altay'da teknik direktörlük yapmıştı. İlk şampiyon ise Reims'i deviren Real Madrid olmuştu.
Kupa 1992 yılında Şampiyonlar Ligi adını aldı ve birçok farklı statüde oynandı. Bugün de kabul görülen statü, 2003 yılından bu yana devam etmekte.
İlk Ballon d'Or: 1956
Hanot sadece Şampiyon Kulüpler Kupası'nın fikir babası değildi. Ona göre Avrupa'nın en iyi futbolcusunun da belirlenmesi gerekiyordu. France Football dergisinin yıllarca verdiği Ballon d'Or, ilk 1956'da Sir Stanley Matthews'a bahşedilmişti. 1995'e kadar “Yaşlı Kıta”da boy gösteren en iyi Avrupalı futbolcuya giden ödül, o tarihten sonra Avrupa'da top oynayan yabancılara da verilmeye başlanmıştı. 2007'den bu yana yeryüzünün en iyisi seçiliyor. O yıl taçlanan Kaka'dan bu yana ödülü Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi paylaşıyor.
Comments