Galatasaray - Trabzonspor maçının skoru ne olur?
Galatasaray her ne kadar forvet transferi yapamamış olsa bile hücum hattı geniş ve dirençli oyunculardan oluştuğu için Trabzon defansının hatalarıyla birlikte en az 3 gol atar. Lakin Galatasaray'ın defansı da pek dirençli olamadığından özellikle Ahmet ve Serdar'ın oyun içinde yapacakları hatalar ile kesinlikle gol yer. Skor tahminim Galatasaray 3-1 Trabzonspor.
Galatasaray - Trabzonspor maçının skoru ne olur?
Galatasaray her ne kadar forvet transferi yapamamış olsa bile hücum hattı geniş ve dirençli oyunculardan oluştuğu için Trabzon defansının hatalarıyla birlikte en az 3 gol atar. Lakin Galatasaray'ın defansı da pek dirençli olamadığından özellikle Ahmet ve Serdar'ın oyun içinde yapacakları hatalar ile kesinlikle gol yer. Skor tahminim Galatasaray 3-1 Trabzonspor.
Galatasaray - Trabzonspor maçının skoru ne olur?
Galatasaray her ne kadar forvet transferi yapamamış olsa bile hücum hattı geniş ve dirençli oyunculardan oluştuğu için Trabzon defansının hatalarıyla birlikte en az 3 gol atar. Lakin Galatasaray'ın defansı da pek dirençli olamadığından özellikle Ahmet ve Serdar'ın oyun içinde yapacakları hatalar ile kesinlikle gol yer. Skor tahminim Galatasaray 3-1 Trabzonspor.
Futbol Tarihinin En Güzel 11 Golü
Bu golleri iyi izleyelim, çünkü tekrarları olmayacak! Tarihin en sıra dışı 11 golü. Günümüzde futbolda güzel golleri daha sık izler olduk. Artık hemen hemen her ligin şahane zeminlere sahip olması, futbol topuna her geçen gün daha çok teknolojik dokunuşlar yapılması bunun en büyük nedeni. Bir de tabii artık her takımın iyi alan savunması yaptığı gerçeği var ve oyuncular bazen çaresizlikten “fantastik” gol atabiliyor. Ancak futbol tarihinde kimi goller var ki, onlara sadece “güzel” deyip geçmek zor. Çünkü bu goller atılış şekilleriyle adeta prototip özelliği taşıyorlar. İşte fizik kurallarını alt üst etmiş, hafızalardan silinmeyen 11 sıra dışı gol. Cristiano Ronaldo vs Portsmouth “Ölü yaprak vuruşu” tanımı, ilk olarak Michel Platini’ye atfen çıkmış olabilir. Ancak, o stili alıp çok başka bir seviyeye taşıyan isim hiç şüphesiz Cristiano Ronaldo’dur. Günümüzde Hakan Çalhanoğlu, Gareth Bale gibi isimler de bu tarz frikiklerle karşımıza çıkıyor. Ancak Ronaldo’nun Portsmouth’a attığı gol, gerçek anlamda benzersiz. Ölü yaprak vuruşu için kaleye yakın bir mesafe olması ve topun barajın üzerinden geçip, direkt olarak çatala gitmesi… Muhteşem! Papiss Cisse vs Chelsea Sıra dışı bir gol atmak için, önce o golü hayal etmek gerek. Papiss Cisse de Chelsea’ye attığı harika golü öncesinde tam olarak bunu yapmıştı. Top önünde sektiğinde “şöyle ayak dışıyla bir vursam, top döne döne kaleye gider mi acaba?” diye bir fikir geliştirdi ve uyguladı. Ve ortaya böylesi inanılmaz bir gol çıktı. Gerçi biz hala inanmıyoruz, evet evet kesin ip var… Marco van Basten vs SSCB Bir daha benzerinin atılmayacağına emin olduğumuz gollerden biri daha. Marco van Basten, topun gelişine şutladığı açıdan kaleyi düşünmek bile büyük bir şeyken; fazlasını yapıp topu doksana gönderiyor. Top o dar açıdan geçip, kalecinin üzerinden iç ağlara takılıyor… Marco van Basten’in kendisi bile böyle bir şeyi tekrarlayamadı. Erik Lamela vs Asteras Tripolis Rabonayla dokunuş yapmayı seven pek çok oyuncu var, hatta Quaresma, Benfica maçında Aboubakar’a asist de yapmıştı. Romalı oyuncu Perotti de Avrupa Ligi’nde rabona olayını bir üste taşıyıp, direkt olarak gol atmıştı. Ancak sanki orada daha çok orta yapmak istemişti Perotti. Erik Lamela’nın Asteras Tripolis’e attığı rabona golü ise bambaşka! Bilinçli olarak topu rabonayla plaseliyor ve 20 metreden topu üst köşeye gönderiyordu. Roberto Carlos vs Tenerife Bu gole “ama oradan orta yapmak istemiş olabilir” gibi bir itiraz gelebilir. Ancak, kendisiyle yaptığım röportajda bu golü özellikle sormuş ve topu bilinçli olarak kaleye vurduğunun teyidini almıştım. Birçok bek oyuncusu, Roberto Carlos’un kaleye vurduğu noktada topa yetişip, auta doğru ortalamasıyla bile büyük alkış toplardı. “En azından çaba gösterdi” gibisinden. Ancak o, dünya futbol tarihinin en büyük sol bekiydi, hazır topa yetişmişken o saçma açıdan gol bile atabilirdi. Ricardo Quaresma vs Belçika Hazır bir önceki golde Quaresma’nın adı geçmişken, listemize onun “benzersiz” golüyle devam edelim. Elbette rabona vuruşu da onun repertuarında var ama Quaresma denince akla ilk olarak trivela gelir. Trivela denilince de Belçika’ya attığı golü… Vuruş yaptığı açısı, topun süzülerek gidişi ve düştüğü noktası… Resmen tadından yenmeyecek bir gol. Jared Borgetti vs İtalya Bolton formasıyla hatırlayacağımız Meksikalı golcü, en çok da kafa golleriyle bilinir. Ancak 2002 Dünya Kupası’nda İtalya’ya attığı gol, hiç de normal bir kafa golü değildi… Topa doğru sıçradığında kale hem arkasında hem de çaprazında kalmıştı. O da elinde kalan tek seçeneği uyguladı, kafayla röveşata attı! Evet öyle bir şey varmış, görmüş olduk. Roberto Carlos vs Fransa Yine bir Roberto Carlos golü, bu kez frikikten. Fransa ile oynanan hazırlık maçında topun başına geçen Brezilyalı, klasik olarak bir hayli açılıyor. Deparını atıp, topa vurduğu anda ise ayağından acayip bir şey çıkıyor… Evet o “şeye” şut denilemez. Çünkü şut dediğin oradan ya aut olur ya da baraja takılır. Roberto Carlos, orada bir illüzyon yapmıştı… Topun aldığı falso ve gittiği yer gerçekten çok acayip. Dennis Bergkamp vs Newcastle United Dennis Bergkamp’ın tarihe “Bergkamp çalımı” imzasını bıraktığı an… Yani futbolda rakibi beklenmedik bir çalımla geçince “aklını almak” deyimi kullanılır ya, Bergkamp bu hareketiyle arkasındaki savunmacıya daha fazlasını yapıyor, adeta format atıyor. O çalım sonrasında kalecinin tersine bıraktığı bir Bergkamp klasiği plasesiyle de golü daha da bir güzelleştiriyor. Hakan Çalhanoğlu vs Borussia Dortmund Hakan Çalhanoğlu, günden güne hiç şüphesiz dünya futbolunun en büyük frikik ustalarından biri oldu. Onun topun başına geçtiği frikiklerde topun kaleye girme ihtimali, neredeyse bir penaltı kadar yakın. Bu özelliğinin en büyük imzası da Dortmund karşısında attığı, mesafe tanımayan frikik golü. Neredeyse orta saha yayından topa vuran Hakan, sanki kaleye sadece 20 metre uzaklıktaymış gibi rahatlıkta. Çizgi film kahramanı Benjamin’in “kartal vuruşu” vardır ya, işte bu gol onun gerçek hayata yansımış hali. Robin van Persie vs İspanya Listemizin bir diğer kafa golü de "Uçan Hollandalı"dan. 2014 Dünya Kupası'nda İspanya'yla karşılaşan Hollanda, bu gole kadar çok fazla varlık gösteremiyordu. Ancak Van Persie'nin bu "büyüleyici" kafa vuruşu, takımını da ateşlemiş ve maç 5-1 Hollanda'nın galibiyetiyle bitmişti. Robin van Persie'nin burada topa hem uçarak kafa vurması, aynı zamanda kaleye lob şekilde topu göndermesi gerçek anlamda benzersiz!
Futbol Tarihinin En Güzel 11 Golü
Bu golleri iyi izleyelim, çünkü tekrarları olmayacak! Tarihin en sıra dışı 11 golü. Günümüzde futbolda güzel golleri daha sık izler olduk. Artık hemen hemen her ligin şahane zeminlere sahip olması, futbol topuna her geçen gün daha çok teknolojik dokunuşlar yapılması bunun en büyük nedeni. Bir de tabii artık her takımın iyi alan savunması yaptığı gerçeği var ve oyuncular bazen çaresizlikten “fantastik” gol atabiliyor. Ancak futbol tarihinde kimi goller var ki, onlara sadece “güzel” deyip geçmek zor. Çünkü bu goller atılış şekilleriyle adeta prototip özelliği taşıyorlar. İşte fizik kurallarını alt üst etmiş, hafızalardan silinmeyen 11 sıra dışı gol. Cristiano Ronaldo vs Portsmouth “Ölü yaprak vuruşu” tanımı, ilk olarak Michel Platini’ye atfen çıkmış olabilir. Ancak, o stili alıp çok başka bir seviyeye taşıyan isim hiç şüphesiz Cristiano Ronaldo’dur. Günümüzde Hakan Çalhanoğlu, Gareth Bale gibi isimler de bu tarz frikiklerle karşımıza çıkıyor. Ancak Ronaldo’nun Portsmouth’a attığı gol, gerçek anlamda benzersiz. Ölü yaprak vuruşu için kaleye yakın bir mesafe olması ve topun barajın üzerinden geçip, direkt olarak çatala gitmesi… Muhteşem! Papiss Cisse vs Chelsea Sıra dışı bir gol atmak için, önce o golü hayal etmek gerek. Papiss Cisse de Chelsea’ye attığı harika golü öncesinde tam olarak bunu yapmıştı. Top önünde sektiğinde “şöyle ayak dışıyla bir vursam, top döne döne kaleye gider mi acaba?” diye bir fikir geliştirdi ve uyguladı. Ve ortaya böylesi inanılmaz bir gol çıktı. Gerçi biz hala inanmıyoruz, evet evet kesin ip var… Marco van Basten vs SSCB Bir daha benzerinin atılmayacağına emin olduğumuz gollerden biri daha. Marco van Basten, topun gelişine şutladığı açıdan kaleyi düşünmek bile büyük bir şeyken; fazlasını yapıp topu doksana gönderiyor. Top o dar açıdan geçip, kalecinin üzerinden iç ağlara takılıyor… Marco van Basten’in kendisi bile böyle bir şeyi tekrarlayamadı. Erik Lamela vs Asteras Tripolis Rabonayla dokunuş yapmayı seven pek çok oyuncu var, hatta Quaresma, Benfica maçında Aboubakar’a asist de yapmıştı. Romalı oyuncu Perotti de Avrupa Ligi’nde rabona olayını bir üste taşıyıp, direkt olarak gol atmıştı. Ancak sanki orada daha çok orta yapmak istemişti Perotti. Erik Lamela’nın Asteras Tripolis’e attığı rabona golü ise bambaşka! Bilinçli olarak topu rabonayla plaseliyor ve 20 metreden topu üst köşeye gönderiyordu. Roberto Carlos vs Tenerife Bu gole “ama oradan orta yapmak istemiş olabilir” gibi bir itiraz gelebilir. Ancak, kendisiyle yaptığım röportajda bu golü özellikle sormuş ve topu bilinçli olarak kaleye vurduğunun teyidini almıştım. Birçok bek oyuncusu, Roberto Carlos’un kaleye vurduğu noktada topa yetişip, auta doğru ortalamasıyla bile büyük alkış toplardı. “En azından çaba gösterdi” gibisinden. Ancak o, dünya futbol tarihinin en büyük sol bekiydi, hazır topa yetişmişken o saçma açıdan gol bile atabilirdi. Ricardo Quaresma vs Belçika Hazır bir önceki golde Quaresma’nın adı geçmişken, listemize onun “benzersiz” golüyle devam edelim. Elbette rabona vuruşu da onun repertuarında var ama Quaresma denince akla ilk olarak trivela gelir. Trivela denilince de Belçika’ya attığı golü… Vuruş yaptığı açısı, topun süzülerek gidişi ve düştüğü noktası… Resmen tadından yenmeyecek bir gol. Jared Borgetti vs İtalya Bolton formasıyla hatırlayacağımız Meksikalı golcü, en çok da kafa golleriyle bilinir. Ancak 2002 Dünya Kupası’nda İtalya’ya attığı gol, hiç de normal bir kafa golü değildi… Topa doğru sıçradığında kale hem arkasında hem de çaprazında kalmıştı. O da elinde kalan tek seçeneği uyguladı, kafayla röveşata attı! Evet öyle bir şey varmış, görmüş olduk. Roberto Carlos vs Fransa Yine bir Roberto Carlos golü, bu kez frikikten. Fransa ile oynanan hazırlık maçında topun başına geçen Brezilyalı, klasik olarak bir hayli açılıyor. Deparını atıp, topa vurduğu anda ise ayağından acayip bir şey çıkıyor… Evet o “şeye” şut denilemez. Çünkü şut dediğin oradan ya aut olur ya da baraja takılır. Roberto Carlos, orada bir illüzyon yapmıştı… Topun aldığı falso ve gittiği yer gerçekten çok acayip. Dennis Bergkamp vs Newcastle United Dennis Bergkamp’ın tarihe “Bergkamp çalımı” imzasını bıraktığı an… Yani futbolda rakibi beklenmedik bir çalımla geçince “aklını almak” deyimi kullanılır ya, Bergkamp bu hareketiyle arkasındaki savunmacıya daha fazlasını yapıyor, adeta format atıyor. O çalım sonrasında kalecinin tersine bıraktığı bir Bergkamp klasiği plasesiyle de golü daha da bir güzelleştiriyor. Hakan Çalhanoğlu vs Borussia Dortmund Hakan Çalhanoğlu, günden güne hiç şüphesiz dünya futbolunun en büyük frikik ustalarından biri oldu. Onun topun başına geçtiği frikiklerde topun kaleye girme ihtimali, neredeyse bir penaltı kadar yakın. Bu özelliğinin en büyük imzası da Dortmund karşısında attığı, mesafe tanımayan frikik golü. Neredeyse orta saha yayından topa vuran Hakan, sanki kaleye sadece 20 metre uzaklıktaymış gibi rahatlıkta. Çizgi film kahramanı Benjamin’in “kartal vuruşu” vardır ya, işte bu gol onun gerçek hayata yansımış hali. Robin van Persie vs İspanya Listemizin bir diğer kafa golü de "Uçan Hollandalı"dan. 2014 Dünya Kupası'nda İspanya'yla karşılaşan Hollanda, bu gole kadar çok fazla varlık gösteremiyordu. Ancak Van Persie'nin bu "büyüleyici" kafa vuruşu, takımını da ateşlemiş ve maç 5-1 Hollanda'nın galibiyetiyle bitmişti. Robin van Persie'nin burada topa hem uçarak kafa vurması, aynı zamanda kaleye lob şekilde topu göndermesi gerçek anlamda benzersiz!
Futbol Tarihinin En Güzel 11 Golü
Bu golleri iyi izleyelim, çünkü tekrarları olmayacak! Tarihin en sıra dışı 11 golü. Günümüzde futbolda güzel golleri daha sık izler olduk. Artık hemen hemen her ligin şahane zeminlere sahip olması, futbol topuna her geçen gün daha çok teknolojik dokunuşlar yapılması bunun en büyük nedeni. Bir de tabii artık her takımın iyi alan savunması yaptığı gerçeği var ve oyuncular bazen çaresizlikten “fantastik” gol atabiliyor. Ancak futbol tarihinde kimi goller var ki, onlara sadece “güzel” deyip geçmek zor. Çünkü bu goller atılış şekilleriyle adeta prototip özelliği taşıyorlar. İşte fizik kurallarını alt üst etmiş, hafızalardan silinmeyen 11 sıra dışı gol. Cristiano Ronaldo vs Portsmouth “Ölü yaprak vuruşu” tanımı, ilk olarak Michel Platini’ye atfen çıkmış olabilir. Ancak, o stili alıp çok başka bir seviyeye taşıyan isim hiç şüphesiz Cristiano Ronaldo’dur. Günümüzde Hakan Çalhanoğlu, Gareth Bale gibi isimler de bu tarz frikiklerle karşımıza çıkıyor. Ancak Ronaldo’nun Portsmouth’a attığı gol, gerçek anlamda benzersiz. Ölü yaprak vuruşu için kaleye yakın bir mesafe olması ve topun barajın üzerinden geçip, direkt olarak çatala gitmesi… Muhteşem! Papiss Cisse vs Chelsea Sıra dışı bir gol atmak için, önce o golü hayal etmek gerek. Papiss Cisse de Chelsea’ye attığı harika golü öncesinde tam olarak bunu yapmıştı. Top önünde sektiğinde “şöyle ayak dışıyla bir vursam, top döne döne kaleye gider mi acaba?” diye bir fikir geliştirdi ve uyguladı. Ve ortaya böylesi inanılmaz bir gol çıktı. Gerçi biz hala inanmıyoruz, evet evet kesin ip var… Marco van Basten vs SSCB Bir daha benzerinin atılmayacağına emin olduğumuz gollerden biri daha. Marco van Basten, topun gelişine şutladığı açıdan kaleyi düşünmek bile büyük bir şeyken; fazlasını yapıp topu doksana gönderiyor. Top o dar açıdan geçip, kalecinin üzerinden iç ağlara takılıyor… Marco van Basten’in kendisi bile böyle bir şeyi tekrarlayamadı. Erik Lamela vs Asteras Tripolis Rabonayla dokunuş yapmayı seven pek çok oyuncu var, hatta Quaresma, Benfica maçında Aboubakar’a asist de yapmıştı. Romalı oyuncu Perotti de Avrupa Ligi’nde rabona olayını bir üste taşıyıp, direkt olarak gol atmıştı. Ancak sanki orada daha çok orta yapmak istemişti Perotti. Erik Lamela’nın Asteras Tripolis’e attığı rabona golü ise bambaşka! Bilinçli olarak topu rabonayla plaseliyor ve 20 metreden topu üst köşeye gönderiyordu. Roberto Carlos vs Tenerife Bu gole “ama oradan orta yapmak istemiş olabilir” gibi bir itiraz gelebilir. Ancak, kendisiyle yaptığım röportajda bu golü özellikle sormuş ve topu bilinçli olarak kaleye vurduğunun teyidini almıştım. Birçok bek oyuncusu, Roberto Carlos’un kaleye vurduğu noktada topa yetişip, auta doğru ortalamasıyla bile büyük alkış toplardı. “En azından çaba gösterdi” gibisinden. Ancak o, dünya futbol tarihinin en büyük sol bekiydi, hazır topa yetişmişken o saçma açıdan gol bile atabilirdi. Ricardo Quaresma vs Belçika Hazır bir önceki golde Quaresma’nın adı geçmişken, listemize onun “benzersiz” golüyle devam edelim. Elbette rabona vuruşu da onun repertuarında var ama Quaresma denince akla ilk olarak trivela gelir. Trivela denilince de Belçika’ya attığı golü… Vuruş yaptığı açısı, topun süzülerek gidişi ve düştüğü noktası… Resmen tadından yenmeyecek bir gol. Jared Borgetti vs İtalya Bolton formasıyla hatırlayacağımız Meksikalı golcü, en çok da kafa golleriyle bilinir. Ancak 2002 Dünya Kupası’nda İtalya’ya attığı gol, hiç de normal bir kafa golü değildi… Topa doğru sıçradığında kale hem arkasında hem de çaprazında kalmıştı. O da elinde kalan tek seçeneği uyguladı, kafayla röveşata attı! Evet öyle bir şey varmış, görmüş olduk. Roberto Carlos vs Fransa Yine bir Roberto Carlos golü, bu kez frikikten. Fransa ile oynanan hazırlık maçında topun başına geçen Brezilyalı, klasik olarak bir hayli açılıyor. Deparını atıp, topa vurduğu anda ise ayağından acayip bir şey çıkıyor… Evet o “şeye” şut denilemez. Çünkü şut dediğin oradan ya aut olur ya da baraja takılır. Roberto Carlos, orada bir illüzyon yapmıştı… Topun aldığı falso ve gittiği yer gerçekten çok acayip. Dennis Bergkamp vs Newcastle United Dennis Bergkamp’ın tarihe “Bergkamp çalımı” imzasını bıraktığı an… Yani futbolda rakibi beklenmedik bir çalımla geçince “aklını almak” deyimi kullanılır ya, Bergkamp bu hareketiyle arkasındaki savunmacıya daha fazlasını yapıyor, adeta format atıyor. O çalım sonrasında kalecinin tersine bıraktığı bir Bergkamp klasiği plasesiyle de golü daha da bir güzelleştiriyor. Hakan Çalhanoğlu vs Borussia Dortmund Hakan Çalhanoğlu, günden güne hiç şüphesiz dünya futbolunun en büyük frikik ustalarından biri oldu. Onun topun başına geçtiği frikiklerde topun kaleye girme ihtimali, neredeyse bir penaltı kadar yakın. Bu özelliğinin en büyük imzası da Dortmund karşısında attığı, mesafe tanımayan frikik golü. Neredeyse orta saha yayından topa vuran Hakan, sanki kaleye sadece 20 metre uzaklıktaymış gibi rahatlıkta. Çizgi film kahramanı Benjamin’in “kartal vuruşu” vardır ya, işte bu gol onun gerçek hayata yansımış hali. Robin van Persie vs İspanya Listemizin bir diğer kafa golü de "Uçan Hollandalı"dan. 2014 Dünya Kupası'nda İspanya'yla karşılaşan Hollanda, bu gole kadar çok fazla varlık gösteremiyordu. Ancak Van Persie'nin bu "büyüleyici" kafa vuruşu, takımını da ateşlemiş ve maç 5-1 Hollanda'nın galibiyetiyle bitmişti. Robin van Persie'nin burada topa hem uçarak kafa vurması, aynı zamanda kaleye lob şekilde topu göndermesi gerçek anlamda benzersiz!
Futbol Tarihi Hakkında Her Şey
Gelin milyarları ekran başına kitleyen futbolun geçmişine dönelim ve bu güzel oyunun bazı duraklarında top sektirelim... Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan "cuju", milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı. Asırlarca oynanan oyun, Japonya'daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan'da “episkiros”, Roma İmparatorluğu'nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı. Ortaçağda Avrupa'nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere'deki Ortaçağ futbolu, Fransa'daki “soule”, İtalya'daki "calcio fioentino" bunlardan bazılarıydı. FIFA'ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta. Modern anlamda ise futbol İngiltere'de doğmuştu. 1848'de Cambridge Üniversitesi'nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı. İlk takım: Sheffield FC 24 Ekim 1857 günüydü. İngiltere'nin Sheffield kentinde iki kafadar bir kulüp kuruyordu. Genel sekreterlik ve kaptanlık görevi Nathaniel Crestwick'in olurken, William Prest asbaşkanlık koltuğuna oturuyordu. Çok geçmeden kırmızı-siyahlılar kendi oyunlarını oynamaya başlıyordu. Kurallarını koyuyorlar, bir oyununun abecesini yazıyorlardı. Sheffield FC'nin kapısında dünyanın en eski futbol takımı yazıyor. Hem FIFA, hem de İngiltere Futbol Federasyonu bu minik ekibi ilk olarak kabul ediyor; her 24 Ekim'de onlar konuşuluyor. En azından senede bir gün! İlk maç: Sheffielf FC - Hallam (26 Aralık 1860) 1857'de kurulan Sheffield F.C. üç yıl kadar yalnızları oynamış, 4 Eylül 1860'da Hallam'ın dünyaya gözlerini açmasıyla ansızın bir rakibe kavuşmuştu. İşte aynı yılın 26 Aralık gününde tarihin ilk futbol müsabakası yapılmış, o gün gülen 2-0'lık skorla Sheffied olmuştu. Ne de olsa onlar daha eskiydi; tecrübelerini konuşturmuşlardı. Bugün her iki kulüp de alt liglerde mücadele ediyor. Evet, bugün zerre kadarlar ancak onların attığı minicik adımın artık nerelere vardığı aşikâr. Futbol tarihi için milat olarak kabul edilebilecek o günden mağrur tabelalar, kitaplar, bir de Sandygate yadigâr. O stadyumun kapasitesi sadece yedi yüz olsa da, ondan eskisi yok; haliyle futbola gönül vermişler bağlamında değeri hesaplanamayacak kadar çok! İlk milli maç: İngiltere - İskoçya (30 Kasım 1872) Milyarları peşinden sürükleyen oyunun abecesinin yazıldığı Ada'da ilk milli maç da yapılmıştı. 1870'ten 1872'ye kadar İngiltere ile İskoçya beş kere buluşsa da bu karşılaşmalar daha çok gösteri mahiyetindeydi. Londra'daki “eksik etekliler”den oluşan İskoç takımında bu işin erbabları pek sahne almamıştı. Federasyon Kupası'nın da fikir babası olan Federasyon Genel Sekreteri Charles William Alcock eleştirilerden yılmıyordu. Yazışma trafiğinin sonunda Glasgow için randevulaşılıyordu. Viski diyarının en iyi takımı Queen's Park'tan toplanan futbolcular, İngiliz meslektaşlarıyla kozlarını paylaşacaktı. Dört bin taraftar 1 shilling ödeyerek tribünlerdeki yerini almış, sis santrayı 20 dakika geciktirmişti. İskoçlar geleneksel koyu mavi formalarıyla sahada yerini alırken, İngilizler bembeyazdı. Mücadele başladığı gibi biterken, İskoçların bir golü iptal edilmişti. 30 Kasım 1872'de Hamilton Crescent'ta oynanan bu karşılaşma, futbol tarihinin ilk resmî milli maçı olarak kabul ediliyor. O günün illüstrasyonları, romantikleri mest ediyor. İlk Dünya Kupası: Uruguay 1930 İlk Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası'ndan 30 yıl sonra düzenlense de fikri aslında daha önce ortaya atılmıştı. 1927'de Fransız Futbol Federasyonu Başkanı Henri Delaunay, Güney Amerika'dan esinleniyor, 'Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunuyordu. O tarihte daha UEFA kurulmamış; Dünya Kupası'nın temeli atılmamıştı. FIFA teklifi elinin tersiyle iterken, kendi organizasyonunun peşine düşüyordu. Başkan Jules Rimet, henüz emekleme dönemindeki oyunu Olimpiyatlarla sınırlamanın anlamsız olduğuna inanıyordu. 28 Mayıs 1928'deki FIFA Kongresi'nde ilk Dünya Kupası'nın 1930'da düzenlenmesine karar veriliyor, son iki Olimpiyat'ta altın madalya kazanan Uruguay'a ilk turnuvayı düzenleme onuru bahşediliyordu. Güney Amerika'nın sevimli ülkesi kendi topraklarında taçlanarak da tarihe geçmişti. İlk Avrupa Futbol Şampiyonası: Fransa 1960 1954'te UEFA'nın kurulmasından sonra Danimarkalı Ebbe Schwartz başkanlık koltuğuna otururken, Delaunay genel sekreter olmuştu. Fransız futbol adamı Avrupa'daki federasyonların bir araya gelmesinden mutlu olsa da bu birlikteliğin sportif olarak da taçlanması gerektiğine inanıyordu. Ona göre nasıl Güney Amerika Futbol Konfederasyonu'nun Güney Amerika Şampiyonası, FIFA'nın da Dünya Kupası varsa, Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir organizasyonu olmalıydı. 20 Eylül 1955'te yazdığı makalede ayrıca Şampiyon Kulüpler Kupası'nın önemini vurgulayan ilk UEFA Genel Sekreteri, 50 gün sonra vefat etmişti. Hem UEFA, hem de Fransız Futbol Federasyonu'nda bayrağı devralan oğlu Pierre, hayatı boyunca Rimet'nin gölgesinde kalan babasının düşünü gerçekleştirmeyi başarmıştı. 1960'daki ilk turnuva Fransa'da düzenlenmiş, Sovyetler Birliği zafere ulaşmıştı. İlk Şampiyon Kulüpler Kupası: 1955 - 1956 sezonu Usta Fransız gazeteci Gabriel Hanot, L'Équipe gazetesinde 1954'te yazdığı bir makalede Avrupa'nın en iyi futbol takımının belirlenmesi gerektiğini savunmuştu. Sayılı gün geçmişti ki UEFA bu öneriye kulak vermiş, böylece Şampiyon Kulüpler Kupası doğmuştu. 4 Eylül 1955'te yeni organizasyonun ilk maçı Sporting ile Partizan arasında oynanmış, mücadele 3-3 bitmişti. Tesadüf bu ya, o gün iki gol atan Milos Milutinovic'in yolu sonradan ülkemize düşmüş; Beşiktaş ve Altay'da teknik direktörlük yapmıştı. İlk şampiyon ise Reims'i deviren Real Madrid olmuştu. Kupa 1992 yılında Şampiyonlar Ligi adını aldı ve birçok farklı statüde oynandı. Bugün de kabul görülen statü, 2003 yılından bu yana devam etmekte. İlk Ballon d'Or: 1956 Hanot sadece Şampiyon Kulüpler Kupası'nın fikir babası değildi. Ona göre Avrupa'nın en iyi futbolcusunun da belirlenmesi gerekiyordu. France Football dergisinin yıllarca verdiği Ballon d'Or, ilk 1956'da Sir Stanley Matthews'a bahşedilmişti. 1995'e kadar “Yaşlı Kıta”da boy gösteren en iyi Avrupalı futbolcuya giden ödül, o tarihten sonra Avrupa'da top oynayan yabancılara da verilmeye başlanmıştı. 2007'den bu yana yeryüzünün en iyisi seçiliyor. O yıl taçlanan Kaka'dan bu yana ödülü Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi paylaşıyor.
Futbol Tarihi Hakkında Her Şey
Gelin milyarları ekran başına kitleyen futbolun geçmişine dönelim ve bu güzel oyunun bazı duraklarında top sektirelim... Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan "cuju", milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı. Asırlarca oynanan oyun, Japonya'daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan'da “episkiros”, Roma İmparatorluğu'nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı. Ortaçağda Avrupa'nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere'deki Ortaçağ futbolu, Fransa'daki “soule”, İtalya'daki "calcio fioentino" bunlardan bazılarıydı. FIFA'ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta. Modern anlamda ise futbol İngiltere'de doğmuştu. 1848'de Cambridge Üniversitesi'nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı. İlk takım: Sheffield FC 24 Ekim 1857 günüydü. İngiltere'nin Sheffield kentinde iki kafadar bir kulüp kuruyordu. Genel sekreterlik ve kaptanlık görevi Nathaniel Crestwick'in olurken, William Prest asbaşkanlık koltuğuna oturuyordu. Çok geçmeden kırmızı-siyahlılar kendi oyunlarını oynamaya başlıyordu. Kurallarını koyuyorlar, bir oyununun abecesini yazıyorlardı. Sheffield FC'nin kapısında dünyanın en eski futbol takımı yazıyor. Hem FIFA, hem de İngiltere Futbol Federasyonu bu minik ekibi ilk olarak kabul ediyor; her 24 Ekim'de onlar konuşuluyor. En azından senede bir gün! İlk maç: Sheffielf FC - Hallam (26 Aralık 1860) 1857'de kurulan Sheffield F.C. üç yıl kadar yalnızları oynamış, 4 Eylül 1860'da Hallam'ın dünyaya gözlerini açmasıyla ansızın bir rakibe kavuşmuştu. İşte aynı yılın 26 Aralık gününde tarihin ilk futbol müsabakası yapılmış, o gün gülen 2-0'lık skorla Sheffied olmuştu. Ne de olsa onlar daha eskiydi; tecrübelerini konuşturmuşlardı. Bugün her iki kulüp de alt liglerde mücadele ediyor. Evet, bugün zerre kadarlar ancak onların attığı minicik adımın artık nerelere vardığı aşikâr. Futbol tarihi için milat olarak kabul edilebilecek o günden mağrur tabelalar, kitaplar, bir de Sandygate yadigâr. O stadyumun kapasitesi sadece yedi yüz olsa da, ondan eskisi yok; haliyle futbola gönül vermişler bağlamında değeri hesaplanamayacak kadar çok! İlk milli maç: İngiltere - İskoçya (30 Kasım 1872) Milyarları peşinden sürükleyen oyunun abecesinin yazıldığı Ada'da ilk milli maç da yapılmıştı. 1870'ten 1872'ye kadar İngiltere ile İskoçya beş kere buluşsa da bu karşılaşmalar daha çok gösteri mahiyetindeydi. Londra'daki “eksik etekliler”den oluşan İskoç takımında bu işin erbabları pek sahne almamıştı. Federasyon Kupası'nın da fikir babası olan Federasyon Genel Sekreteri Charles William Alcock eleştirilerden yılmıyordu. Yazışma trafiğinin sonunda Glasgow için randevulaşılıyordu. Viski diyarının en iyi takımı Queen's Park'tan toplanan futbolcular, İngiliz meslektaşlarıyla kozlarını paylaşacaktı. Dört bin taraftar 1 shilling ödeyerek tribünlerdeki yerini almış, sis santrayı 20 dakika geciktirmişti. İskoçlar geleneksel koyu mavi formalarıyla sahada yerini alırken, İngilizler bembeyazdı. Mücadele başladığı gibi biterken, İskoçların bir golü iptal edilmişti. 30 Kasım 1872'de Hamilton Crescent'ta oynanan bu karşılaşma, futbol tarihinin ilk resmî milli maçı olarak kabul ediliyor. O günün illüstrasyonları, romantikleri mest ediyor. İlk Dünya Kupası: Uruguay 1930 İlk Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası'ndan 30 yıl sonra düzenlense de fikri aslında daha önce ortaya atılmıştı. 1927'de Fransız Futbol Federasyonu Başkanı Henri Delaunay, Güney Amerika'dan esinleniyor, 'Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunuyordu. O tarihte daha UEFA kurulmamış; Dünya Kupası'nın temeli atılmamıştı. FIFA teklifi elinin tersiyle iterken, kendi organizasyonunun peşine düşüyordu. Başkan Jules Rimet, henüz emekleme dönemindeki oyunu Olimpiyatlarla sınırlamanın anlamsız olduğuna inanıyordu. 28 Mayıs 1928'deki FIFA Kongresi'nde ilk Dünya Kupası'nın 1930'da düzenlenmesine karar veriliyor, son iki Olimpiyat'ta altın madalya kazanan Uruguay'a ilk turnuvayı düzenleme onuru bahşediliyordu. Güney Amerika'nın sevimli ülkesi kendi topraklarında taçlanarak da tarihe geçmişti. İlk Avrupa Futbol Şampiyonası: Fransa 1960 1954'te UEFA'nın kurulmasından sonra Danimarkalı Ebbe Schwartz başkanlık koltuğuna otururken, Delaunay genel sekreter olmuştu. Fransız futbol adamı Avrupa'daki federasyonların bir araya gelmesinden mutlu olsa da bu birlikteliğin sportif olarak da taçlanması gerektiğine inanıyordu. Ona göre nasıl Güney Amerika Futbol Konfederasyonu'nun Güney Amerika Şampiyonası, FIFA'nın da Dünya Kupası varsa, Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir organizasyonu olmalıydı. 20 Eylül 1955'te yazdığı makalede ayrıca Şampiyon Kulüpler Kupası'nın önemini vurgulayan ilk UEFA Genel Sekreteri, 50 gün sonra vefat etmişti. Hem UEFA, hem de Fransız Futbol Federasyonu'nda bayrağı devralan oğlu Pierre, hayatı boyunca Rimet'nin gölgesinde kalan babasının düşünü gerçekleştirmeyi başarmıştı. 1960'daki ilk turnuva Fransa'da düzenlenmiş, Sovyetler Birliği zafere ulaşmıştı. İlk Şampiyon Kulüpler Kupası: 1955 - 1956 sezonu Usta Fransız gazeteci Gabriel Hanot, L'Équipe gazetesinde 1954'te yazdığı bir makalede Avrupa'nın en iyi futbol takımının belirlenmesi gerektiğini savunmuştu. Sayılı gün geçmişti ki UEFA bu öneriye kulak vermiş, böylece Şampiyon Kulüpler Kupası doğmuştu. 4 Eylül 1955'te yeni organizasyonun ilk maçı Sporting ile Partizan arasında oynanmış, mücadele 3-3 bitmişti. Tesadüf bu ya, o gün iki gol atan Milos Milutinovic'in yolu sonradan ülkemize düşmüş; Beşiktaş ve Altay'da teknik direktörlük yapmıştı. İlk şampiyon ise Reims'i deviren Real Madrid olmuştu. Kupa 1992 yılında Şampiyonlar Ligi adını aldı ve birçok farklı statüde oynandı. Bugün de kabul görülen statü, 2003 yılından bu yana devam etmekte. İlk Ballon d'Or: 1956 Hanot sadece Şampiyon Kulüpler Kupası'nın fikir babası değildi. Ona göre Avrupa'nın en iyi futbolcusunun da belirlenmesi gerekiyordu. France Football dergisinin yıllarca verdiği Ballon d'Or, ilk 1956'da Sir Stanley Matthews'a bahşedilmişti. 1995'e kadar “Yaşlı Kıta”da boy gösteren en iyi Avrupalı futbolcuya giden ödül, o tarihten sonra Avrupa'da top oynayan yabancılara da verilmeye başlanmıştı. 2007'den bu yana yeryüzünün en iyisi seçiliyor. O yıl taçlanan Kaka'dan bu yana ödülü Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi paylaşıyor.
Futbol Tarihi Hakkında Her Şey
Gelin milyarları ekran başına kitleyen futbolun geçmişine dönelim ve bu güzel oyunun bazı duraklarında top sektirelim... Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan "cuju", milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı. Asırlarca oynanan oyun, Japonya'daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan'da “episkiros”, Roma İmparatorluğu'nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı. Ortaçağda Avrupa'nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere'deki Ortaçağ futbolu, Fransa'daki “soule”, İtalya'daki "calcio fioentino" bunlardan bazılarıydı. FIFA'ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta. Modern anlamda ise futbol İngiltere'de doğmuştu. 1848'de Cambridge Üniversitesi'nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı. İlk takım: Sheffield FC 24 Ekim 1857 günüydü. İngiltere'nin Sheffield kentinde iki kafadar bir kulüp kuruyordu. Genel sekreterlik ve kaptanlık görevi Nathaniel Crestwick'in olurken, William Prest asbaşkanlık koltuğuna oturuyordu. Çok geçmeden kırmızı-siyahlılar kendi oyunlarını oynamaya başlıyordu. Kurallarını koyuyorlar, bir oyununun abecesini yazıyorlardı. Sheffield FC'nin kapısında dünyanın en eski futbol takımı yazıyor. Hem FIFA, hem de İngiltere Futbol Federasyonu bu minik ekibi ilk olarak kabul ediyor; her 24 Ekim'de onlar konuşuluyor. En azından senede bir gün! İlk maç: Sheffielf FC - Hallam (26 Aralık 1860) 1857'de kurulan Sheffield F.C. üç yıl kadar yalnızları oynamış, 4 Eylül 1860'da Hallam'ın dünyaya gözlerini açmasıyla ansızın bir rakibe kavuşmuştu. İşte aynı yılın 26 Aralık gününde tarihin ilk futbol müsabakası yapılmış, o gün gülen 2-0'lık skorla Sheffied olmuştu. Ne de olsa onlar daha eskiydi; tecrübelerini konuşturmuşlardı. Bugün her iki kulüp de alt liglerde mücadele ediyor. Evet, bugün zerre kadarlar ancak onların attığı minicik adımın artık nerelere vardığı aşikâr. Futbol tarihi için milat olarak kabul edilebilecek o günden mağrur tabelalar, kitaplar, bir de Sandygate yadigâr. O stadyumun kapasitesi sadece yedi yüz olsa da, ondan eskisi yok; haliyle futbola gönül vermişler bağlamında değeri hesaplanamayacak kadar çok! İlk milli maç: İngiltere - İskoçya (30 Kasım 1872) Milyarları peşinden sürükleyen oyunun abecesinin yazıldığı Ada'da ilk milli maç da yapılmıştı. 1870'ten 1872'ye kadar İngiltere ile İskoçya beş kere buluşsa da bu karşılaşmalar daha çok gösteri mahiyetindeydi. Londra'daki “eksik etekliler”den oluşan İskoç takımında bu işin erbabları pek sahne almamıştı. Federasyon Kupası'nın da fikir babası olan Federasyon Genel Sekreteri Charles William Alcock eleştirilerden yılmıyordu. Yazışma trafiğinin sonunda Glasgow için randevulaşılıyordu. Viski diyarının en iyi takımı Queen's Park'tan toplanan futbolcular, İngiliz meslektaşlarıyla kozlarını paylaşacaktı. Dört bin taraftar 1 shilling ödeyerek tribünlerdeki yerini almış, sis santrayı 20 dakika geciktirmişti. İskoçlar geleneksel koyu mavi formalarıyla sahada yerini alırken, İngilizler bembeyazdı. Mücadele başladığı gibi biterken, İskoçların bir golü iptal edilmişti. 30 Kasım 1872'de Hamilton Crescent'ta oynanan bu karşılaşma, futbol tarihinin ilk resmî milli maçı olarak kabul ediliyor. O günün illüstrasyonları, romantikleri mest ediyor. İlk Dünya Kupası: Uruguay 1930 İlk Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası'ndan 30 yıl sonra düzenlense de fikri aslında daha önce ortaya atılmıştı. 1927'de Fransız Futbol Federasyonu Başkanı Henri Delaunay, Güney Amerika'dan esinleniyor, 'Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunuyordu. O tarihte daha UEFA kurulmamış; Dünya Kupası'nın temeli atılmamıştı. FIFA teklifi elinin tersiyle iterken, kendi organizasyonunun peşine düşüyordu. Başkan Jules Rimet, henüz emekleme dönemindeki oyunu Olimpiyatlarla sınırlamanın anlamsız olduğuna inanıyordu. 28 Mayıs 1928'deki FIFA Kongresi'nde ilk Dünya Kupası'nın 1930'da düzenlenmesine karar veriliyor, son iki Olimpiyat'ta altın madalya kazanan Uruguay'a ilk turnuvayı düzenleme onuru bahşediliyordu. Güney Amerika'nın sevimli ülkesi kendi topraklarında taçlanarak da tarihe geçmişti. İlk Avrupa Futbol Şampiyonası: Fransa 1960 1954'te UEFA'nın kurulmasından sonra Danimarkalı Ebbe Schwartz başkanlık koltuğuna otururken, Delaunay genel sekreter olmuştu. Fransız futbol adamı Avrupa'daki federasyonların bir araya gelmesinden mutlu olsa da bu birlikteliğin sportif olarak da taçlanması gerektiğine inanıyordu. Ona göre nasıl Güney Amerika Futbol Konfederasyonu'nun Güney Amerika Şampiyonası, FIFA'nın da Dünya Kupası varsa, Yaşlı Kıta'nın da kendisine ait bir organizasyonu olmalıydı. 20 Eylül 1955'te yazdığı makalede ayrıca Şampiyon Kulüpler Kupası'nın önemini vurgulayan ilk UEFA Genel Sekreteri, 50 gün sonra vefat etmişti. Hem UEFA, hem de Fransız Futbol Federasyonu'nda bayrağı devralan oğlu Pierre, hayatı boyunca Rimet'nin gölgesinde kalan babasının düşünü gerçekleştirmeyi başarmıştı. 1960'daki ilk turnuva Fransa'da düzenlenmiş, Sovyetler Birliği zafere ulaşmıştı. İlk Şampiyon Kulüpler Kupası: 1955 - 1956 sezonu Usta Fransız gazeteci Gabriel Hanot, L'Équipe gazetesinde 1954'te yazdığı bir makalede Avrupa'nın en iyi futbol takımının belirlenmesi gerektiğini savunmuştu. Sayılı gün geçmişti ki UEFA bu öneriye kulak vermiş, böylece Şampiyon Kulüpler Kupası doğmuştu. 4 Eylül 1955'te yeni organizasyonun ilk maçı Sporting ile Partizan arasında oynanmış, mücadele 3-3 bitmişti. Tesadüf bu ya, o gün iki gol atan Milos Milutinovic'in yolu sonradan ülkemize düşmüş; Beşiktaş ve Altay'da teknik direktörlük yapmıştı. İlk şampiyon ise Reims'i deviren Real Madrid olmuştu. Kupa 1992 yılında Şampiyonlar Ligi adını aldı ve birçok farklı statüde oynandı. Bugün de kabul görülen statü, 2003 yılından bu yana devam etmekte. İlk Ballon d'Or: 1956 Hanot sadece Şampiyon Kulüpler Kupası'nın fikir babası değildi. Ona göre Avrupa'nın en iyi futbolcusunun da belirlenmesi gerekiyordu. France Football dergisinin yıllarca verdiği Ballon d'Or, ilk 1956'da Sir Stanley Matthews'a bahşedilmişti. 1995'e kadar “Yaşlı Kıta”da boy gösteren en iyi Avrupalı futbolcuya giden ödül, o tarihten sonra Avrupa'da top oynayan yabancılara da verilmeye başlanmıştı. 2007'den bu yana yeryüzünün en iyisi seçiliyor. O yıl taçlanan Kaka'dan bu yana ödülü Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi paylaşıyor.
More posts are coming soon. Write your own!